Joker, 2019 yılına kadar çizgi romanlarda ve Batman filmlerinde can bulan bir karakter. Hayranlarının çok uzun süre kendi filmini beklediği biri. 2000’lerde başlayan süper kahraman filmi furyasının 19 sene sonunda meyvelerini vermesiyle biz de bu filme kavuştuk. Bir hayranı olarak süper kahraman filmleri furyasında sonunda Joker’in de yer almasının ardından beklediğime değdiğini düşünüyorum, çünkü filmin öyküsü birçok kişi tarafından psikolojik problemler arasında ilgi çekici bulunan, yıllar içerisinde çok farklı film, belgesel, kitap, haber ve politika gelişmesine neden olmuş psikopatiden bahsetmemize bir kapı açıyor. Bunun dışında aslında çok sevdiğim Batman serisinin en ünlü kötü adamını inceleyerek podcastlerime başlamak da ayrı bir keyif benim için. Film nispeten eski sayılabileceğinden çoğunuzun izlemiş olduğunu ümit ederek buradan sonraki kısımda, izlememiş veya unutmuş olanlarınız için gelebilecek her türlü spoilerdan sorumlu olmadığımı da belirterek başlamak isterim.
Şimdi, nedir bu psikopati ve niye bu kadar ilgi çekici? Psikoloji dünyasının çekici olmasına paralel olarak çok görülmeyen, anlaşılmayan, yabancı olan, insanın bu bende var diyemediği birçok şey gibi psikopati de çok yabancı bir konsept ve tanı birçoğumuza. 2021 de meta analiz yapılan bir çalışmaya göre bu tanıyı alan veya alma ihtimali tespit edilen kişilerin sayısı dünya genelinde %1-4,5 arasında değişebiliyor. Tabi bu veriler belli aralıklarla ve güncel tanı kriterleriyle değişebilir. Klinik olarak terapistlerin de çok sık karşılaşmadığı bir patoloji. Çocukluktan gelen ön tanılar, çocuk psikopatolojisine dair yapılan araştırmalar, conduct disorder veya davranım bozukluğuna dair yapılan araştırmalar ve bu hastalığın gelişimsel olarak psikopatik kiişiliğe doğru gelişebileceği, suça bulaşma ile psikopati arasında kurulan paralellikler ve yapılan farklı hapishane araştırmaları gibi gibi birçok veri sonunda erken yaşlarda tespit edilebilir ve toplumsal ve bireysel anlamda daha az problemli olacak bir gelişim ve tedavi planı uygulanabiliyor.
Bu psikopatinin kesin çözümü var gibi bir yargıya da neden olmasın. Daha ziyade uzun süreler boyunca suça karışmış çocuk ve yetişkinlerle yapılan araştırmalar sonucunda, psikopatinin gelişimine dair daha çok fikrimiz var artık. Bu da erken tanı ile kişinin, ailesi veya çevresi için daha az zarar oluşturacak şekilde destek almasına yardımcı oluyor diyebiliriz. Joker de psikopatinin bu gelişimsel akışını bize film içerisinde çok güzel açıklayan bir yapım. Temelde 18 yaşını geçmiş, 15 yaş ve öncesinde conduct disorder belirtisi taşıyan, başka bir tanı grubuna girmeyen, normlara uygunsuz, tekrarlı yalan, dürtüsel, saldırgan ve agresif tavırları olan, düzenli bir hayatı idame ettirme sorumluluğu alamama ve vicdan eksikliği temel tanılar gibi düşünülebilir. Çevresel olarak her olumsuz koşul, ebeveynsizlik, şiddet görme, ailede geçmiş psikiyatrik tanı, erkek olmak, yaş küçüklüğü, suça yatkınlık, fakirlik gibi faktörler tanı alma ihtimalini yükselten faktörler olarak saptanmış. Tabi ki istisnalar da mevcut ancak genel bilimsel zeminimizi buradan kurabiliriz.
Filmimize dönecek olursak, en kısa haliyle, 80’ler Amerika’sında annesi ile yaşayan Anthony’nin bireysel ve toplumsal faktörlerle yavaş yavaş nasıl Joker’e dönüştüğünü anlatılıyor. Bütün filmi didik didik, adım adım incelemek istemiyorum. İzlerken aklıma takılan yerler üzerinden çağrışım yapmak daha keyifli. Filmin ilk kısmında mental olarak çöküntünün eşiğinde, işini sürdüremeyen, 7 ilaç kullanarak hayatına devam eden, çok mutsuz ve yalnız biri var karşımızda. Filmin şehirde artan çöpler ve çöp sorunu haberiyle başlaması da Anthony’nin kendine ve başkalarının ona bakışına dair metaforik bir gönderme gibi. Çöpler artıyor ve bu bir sorun!
Anthony belli ki destek almaya kapalı değil. Düzenli olarak sosyal hizmet uzmanıyla görüşmeye gidiyor ve ilaçlarını kullanıyor. Bu görüşmeler de özellikle Amerika’daki ancak dünya genelinde de gelir düzeyi ile ruh sağlığı hizmetlerine erişim arasındaki korkunç uçurumu gösteriyor. Çöpler arttı, deliler de! Çöpleri toplamak için akli dengeleri yerinde olmayan kişilere desteği keselim deniyor. Şimdi zaten uzun süredir duruma uygunsuz gülme rahatsızlığı olan, yatışı yapılmış, arkadaşı veya ilişkisi olmayan, yalnız ve fakir bir adamın, kontrolü bırakması için daha ne gerekir? Veya bunca zaman bunu ne engelledi? Filmde annesiyle çok iç içe bir ilişkisi olduğunu görüyoruz. O kadar yakın ve sınırsız ki annesini yıkadığı bir sahne bile var. Tabi bu da imkanlarla ilişkili bir noktada ancak hem fiziksel hem ruhsal hem de kişisel alansal olarak ayrılamamış/ayrışamamış biri var. Annesinin ona Happy diye seslendiğini ve dünyadaki herkese neşe ve mutluluk getireceğine dair bir beklentisi olduğunu da duyuyoruz. Bu hali hazırda yetimhaneden evlat edinilmiş, üvey annesinin sevgilisi tarafından çok yoğun bir şiddete maruz kalmış, düzenli beslenmeyen ve sosyal uyumda güçlük çeken bir çocuk için beklenmemesi gerekecek en temel şey herhalde. Ama Kleincı, ki kendisi sevenleri ve sevmeyenleri olan bir psikanaliz teorisyenidir, bir bakışla değerlendirirsek, annesi bütün iyiyi Anthony’de toplayıp ondan güç alıyor. Yani annesinin kendi psikoz geçmişi ve güçsüz benliğiyle baş edebilmesi için, sürekli ona neşe ve mutluluk getiren bir şeye ihtiyacı var. Bu çok zorlandığını gördüğümüz Anthony için olabilecek en zor beklenti ve isteklerden biri bence.
Bunlara ek olarak, annesi babasının kim olduğuyla ilgili de yalan söylüyor. Daha sonra eriştiği belgelerle Anthony evlatlık olduğunu öğreniyor ve çocukken gördüğü şiddete dair bastırdığı bilgi ve anılarla yüzleşiyor. Bu belki de karakterimizin yaşadığı en büyük kırılmalardan biri. Daha sonra, işten ayrıldığı gün metroda üç genci öldürmesi, görülme ihtiyacından dolayı haberlere çıkmasından oldukça hoşlanması, komşusuna dair gördüğü halüsinasyonları fark etmesiyle Anthony olmaktan gittikçe Joker olmaya doğru geçiyor.
Benim dikkatimi çeken ve önemli bir nokta olduğunu düşündüğüm yerse sosyal hizmet görevlisiyle olan koruyucu ilişkisinin de bir bıçak gibi bu sıralarda kesilmesi ve üstüne hep hayran olduğu televizyon programına konuk olarak çağırılması. Bir psikopat zararsız mı gibi saçma bir soru sormamalıyız bence, ancak bir psikopatın eyleme geçmesi nasıl toplumsal olarak desteklenirin tam da karşılığı bu akış olsa gerek. Hiçbir şekilde topluma dahil olmadığını hisseden biri bir katile dönüşerek haberlere, rezil olarak televizyon programlarına konuk olabiliyor. Yani yaptığı “kötü” şeyler Anthony’nin daha da kötü olmasını destekliyor gibi düşünebiliriz.
Karakterimizin sorununa uygun şekilde psikopatisini tamamen gizlemeyi bırakması annesini boğma ve filmin meşhur dans sahnesiyle gerçekleşiyor. Yalancı, onu bağlı tutan, kuruntulu psikoz hastası, hayatını daha da korkunç bir hale getirmek dışında bir şey yapmayan ve onu hep neşe saçan biri olmaya zorlayan anneyi öldürüyor. Freud, oeidupus kompleksinin bu bambaşka halini görse, senaristlere oldukça katılırdı ve bunun patolojiye çok uygun olduğunu düşünürdü sanırım.
Suç işledi, destek mekanizması ortadan kalktı, toplumda bir yeri yok, halisünasyon görüyor, arkadaşını vahşice öldürdü. Anthony’nin gerçek bir psikopatinin bütün özelliklerini göstereceği Joker hali televizyon programı için hazırlık yaptığı sahnede görülebilir. Sonuçlarını enine boyuna düşünmeden, kendini veya bir başkasını öldürmeye dair niyetini önceden planlıyor. Küçük bir dipnot ve selam olarak bunun zeka ile bir bağlantısı olduğunu belirtmek isterim. Hem filmi hem dizisi olan Hannibal karakteri zeki bir psikopat olarak işini ne kadar detaylı ve incelikle planlıyorsa, daha düşük zekada bir psikopat da o kadar dikkatsiz ve savsak olacaktır. Zaten suça karışmış veya tespit edilmiş psikopatlar, ileri düzey zeka sergilemeyenler veya henüz yakalanmayanlar gibi düşünülebilir.
Dikkatimi son çeken ve bence Joker’in hepimizi etkileyen bir kötü adam olmasının asıl sebebi olduğunu bana düşündüren bir sahneden bahsetmek istiyorum. Murray, yani uzaktan sempatik bulduğu ancak onunla dalga geçen ikame bir baba figürünün programına çıkarken Can you call me Joker demesi. Bu sahnede ben, işte bu anda artık tedaviye veya desteğe yanıt vermeyeceğini kabul eden, doğru veya “sağlıklı” olmayan bir biçimde patolojisini benimseyen/kabullenen birine dönüştüğünü düşündüm. Diğer an ise televizyon programını bir itiraf ve isyan alanına çevirirken söylediği birkaç cümleden oluşuyor. Profesyonel olmayan çevirimce şöyle söylüyor; akıl sağlığı yerinde olmayan ve yalnız birisi, ona çöp gibi davranıp dışlayan bir toplum ile karşı karşıya gelirse eline ne geçer? Diye sorup, hak ettiğini bulursun diyerek Murray’i kafasından vurması. Bu hem mini bir manifesto hem de durumunun harika korkunç bir özeti gibi. Filmin bu kadar karikatürize edilmiş bir kötü adam profilinin gelişimi bu bağlamda hem incelikle hem de Hollywood sinemasına kıyasla yeterince arthouse bir yerde çekildiği ve şekillendiğini düşünüyorum. Kimden danışmanlık alındıysa bana göre gayet yerinde ve uygun olmuş. Bu nedenle de filmi sanıyorum 8,7 gibi bir puan vereceğim. Verdiğim bu puanların hiçbir anlamı olmayacak, sadece kendi kendime verdiğim puanlar gibi düşünebilirsiniz. Sıfır profesyonellik.
Bitirmeden de hem Joker filminin hem de onu konuşarak yaptığımız incelemeyi, mental sağlık sorunlarının görünürlüğüne dair ufak bir kamu spotuyla kapamak isterim. Yalnızlık ve aidiyet hissedememenin her seferinde bu kadar yıkıcı olmasını beklemeye hiç gerek yok. Yaşadığımız toplum ve dönem şartlarından, ailemizden, çevremizden, romantik veya yakın ilişkilerimizden veya kendi mizacımızdan taşıdığımız herhangi bir veya birden çok sorun nedeniyle zaman zaman sorun yaşayabiliriz. Sorun yaşamak çok insani bir durum. Hiçbir sorun da yalnız ve yalnız bir kişiye ait değildir. Bu nedenle her ne sebeple, endişeyle veya amaçla olursa olsun, destek almak istediğinizde lisans eğitimini ve yüksek lisans eğitimini ilgili alanlarda tamamlamış psikolojik danışman veya klinik psikologlardan, gerekli durumlarda psikiyatristlerden destek almayı lütfen ihmal etmeyin. Bir şeylerin daha iyi olması için, en kötüsünü yaşamanıza gerek yok. Profesyonel destek dışında da yakın ilişkiler kurduğunuz insanlar olması, size iyi gelen aktiviteleri keşfetmeniz ve yapmaya çalışmanız, size iyi gelmeyen her şeyden de uzaklaşmayı denemeniz, etrafınızdan destek istemeniz de çok daha kapsamlı ve tamamlayıcı olacaktır. Mental sağlığınızı bir sebep olarak değil, bir sonuç olarak görebilir ve sonucu değiştirmek için bu alanda çalışan her türlü uzmana destek için başvurabilir veya destek alması için yakınlarınızı yönlendirebilirsiniz.
Buraya kadar beni dinlediyseniz çok teşekkür ederim. Düşünce, görüş ve önerileriniz için mail atabilir veya instagram-tiktok gibi farklı kanallardan beni takip edebilir ve bana ulaşabilirsiniz. Başka bir hafta başka bi filmde Görüşmek üzere!
Referanslar
American Psychiatric Association. (2013). Diagnosticand statistical manual of mental disorders,.Washington, DC: AmericanPsychiatric Publishing, 659-663
Coid J. ve Ullrich S. (2010), Antisocial personality disorder is on a continuum with psychopathy. Comprehensive Psychiatry. 51(4), 426–433.
De Brito, S. A., & Hodgins, S. H. E. I. L. A. G. H. (2009). Antisocial personality disorder. Personality, personality disorder and violence, 42, 133-153.
Fidanboylu, K., Üreyil, S., Gümrükçüoğlu, N., & Çörüş, G. (2012). Suçlu zihinler nasıl düşünür: Psikopati ve suç arasındaki ilişki. In Senior Seminar-497.
Fisher KA, Torrico TJ, Hany M. Antisocial Personality Disorder. [Updated 2024 Feb 29]. In: StatPearls [Internet]. Treasure Island (FL): StatPearls Publishing; 2024 Jan-. Available from: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK546673/#
Hill, J. (2003). Early identification of individuals at risk for antisocial personality disorder. The British Journal of Psychiatry, 182(S44), s11-s14.
Moran, P. (1999). The epidemiology of antisocial personality disorder. Social psychiatry and psychiatric epidemiology, 34, 231-242.
Reid Meloy, J., & Shiva, A. (2008). A psychoanalytic view of the psychopath. The International Handbook of Psychopathic Disorders and the Law: Laws and Policies, 335-346.
Samuel Juni (2010) Conceptualizing Psychopathy: A PsychodynamicApproach, Journal of Aggression, Maltreatment & Trauma, 19:7, 777-800, DOI:10.1080/10926771.2010.515163
Sanz-García, A., Gesteira, C., Sanz, J., & García-Vera, M. P. (2021). Prevalence of psychopathy in the general adult population: A systematic review and meta-analysis. Frontiers in Psychology, 12, 661044.
Sibel, Ş. E. N., & BURSA, N. Z. S. A. A. (2020). PSİKOPAT KAVRAMININ TÜRKİYE'DEKİ SOSYAL TEMSİLLERİ. The Journal of Social Sciences, (45), 492-509.
Werner, K. B., Few, L. R., & Bucholz, K. K. (2015). Epidemiology, comorbidity, and behavioral genetics of antisocial personality disorder and psychopathy. Psychiatric annals, 45(4), 195-199.
Yakeley, J. (2022). Psychoanalytic perspectives on psychopathy. In The Complexity of Psychopathy (pp. 381-412). Cham: Springer International Publishing.
Comments