top of page
kaankabukcu

"Seni Çok Çok Özledim, Arkadaşım Eşek" | Aİ (EO)

Türkçe adıyla Aİ, ünlü Polonyalı yönetmen Jerzy Skolimowski’nin 7 yıl sonra sinemaya döndüğü bir yapım. Ben de tamamen filmekimi kataloğunda yer alan kısa tanıtım yazısından etkilenip gitmiştim. Bu bölümü hazırlarken de iki yıl aradan sonra tekrar izleme fırsatı bulunca, bu filmi podcastime katmamın nedenini daha iyi anladım. Film EO adında bir eşeğin sirkte başladığı hayatının, farklı maceralarla nasıl şekillendiğini anlatıyor. Bu anlatıda hayvanların gözünden insanlara dair bakış açısı araya yedirilirken çok iyi kurgulanmış bir hikayeyle bir eşeğin başından neler geçebileceğini anlatılıyor bizlere. Filmekimi tanıtımından da birebir alıntıyla “…hayat yolunda hem iyi hem kötü insanlarla karşılaşıyor; kader onu hem felaketlerle hem sınırsız mutlulukla sınıyor, ancak o her şeye rağmen masumiyetini hiç kaybetmiyor…”. Bu cümle belki birçoğunuz için çok etkileyici olmayabilir ama bu filmi ikinciye de izlediğim bir yerden, ben oldukça yerinde ve anlamlı buldum. Başrolde yer alan eşek arkadaşa da profesyonel oyuncuları aratmayan mimikleri, bakışları, duruşları ve davranışları için de buradan teşekkür etmiş olalım.


Aİ, filmentalde belki başka filmlerde de değinebileceğimiz ama daha duru ve samimi hissettiren bir tarafıyla masumiyet ve suçluluk kavramlarını konuşmamıza imkan sağlıyor. Tabi bu kavramlara geçmeden çok kısaca durum öyküsü olan bu filmi özetlemek isterim. Filmimiz sirkte doğmuş büyümüş ve doğduğundan beri Kasandra ile birlikte olan bir eşeğin Kasandra ile sevgi dolu ilişkilerini temsilen bir sahneyle başlıyor. Ardından sirkin iflası nedeniyle hayvanlara el konulunca, Eo başka bir yerde işe alınır. Alındığı bu yeni iş yerine giderken, arabanın kenarından koşan atları izlediği bir sahne görürüz. Buradaki atlarla yakınlaşmak isteyen Eo bu fırsatı bulamayınca arabasını çekerken her şeyi devirir ve buradan da kovulur. Bu sefer kendini eşeklerle çocukları buluşturan bir çiftlikte bulur. Burada kendi türüyle bir arada olsa da daha mutsuz, havuç bile yemek istemeyen bir Eo görürüz. Kaçmayı istercesine çitlerin yanında durduğu bir gece, sirkteki sahibi Kasandra onun doğum gününü kutlamak için gelir. Havuçlu kekini yiyince ve kasandra’yı tekrar görünce Eo, kendini çitlerden bir şekilde kurtararak peşinden koşmaya başlar. Bağıra çağıra eski sahibinin arkasından koşarken, çok buruk bir umut ve hayal kırıklığı hissettirir bize. Kahramanımız yolda kaybolunca, kurtlar, avcılar ve ürkünç orman seslerinin ortasında korkunç bir yerde bulur kendini. Bir dere kenarında yavaş yavaş yürürken vurulmuş bir kurt görünce oldukça korkulu bir biçimde oradan uzaklaşarak kendini sabah karşı bir kasaba yakınlarına atar. Burada, kişnediğinden dolayı gelip şehrin merkezinden alınır. Bir arabanın arkasında yavaş yavaş götürülürken, sırf bağlandığı için bir başkası onu görüp serbest bırakır. Bunun üzerine yakınlardaki futbol maçına giden Eo, maçın kritik penaltısında anırarak bir takımın kazanmasına ve diğerinin kaybetmesine sebep olur. Kazanan taraftarlarla birlikte barda eğlenmeye sürüklenir. Bir eşek için mini bir sarhoşluk imgelemiyle anlatılan bu sahnelerden sonra, acıkan Eo soluğu dışarıda otlanmakta bulur. Tam da bu sırada yenilen takım gelip sopalarla herkese saldırır. Arabayla kaçacakları sırada Eo’yu gören karşı takımın holiganları onu da çok kötü bir biçimde döverler. Buradan sonra bir barınakta tedavi gören Eo, hem uyutulmasını öneren hem de hayvanları iyileştirmeye çalışan bu yerde bir süre kalır. İyileşir iyileşmez, bir tilki çiftliğine taşıyıcı olarak verilir. Sanki tilkilerin öldürülmek için orada bakıldığını anlarcasına, ilk fırsatta çiftlik sahibini bir çifteyle bayıltır. Film, buradan sonra inek ve koyunlarla birlikte bir et fabrikasına gönderilen ve oradaki dolambaçlı yoldan geçen Eo’nun son bir bakışıyla son bulur.

Birçok arthouse film gibi, Polonya yapımı bu film de anlatması zor ve izleyerek deneyimlenebilecek bir şey sunuyor bize. Bu nedenle anlattığım veya anlatacağım bazı filmlerde bu durum öyküsü anlatısı sorunuyla karşılaşabiliriz. Ancak buradaki asıl amacımız filmin kurgusal veya teknik eleştirisinden çok, nasıl bir çağrışımla bizi nasıl bir yere götürdüğü. Eo, bir oyuncu olarak da bir karakter olarak da benim bu zamana kadar aklıma gelmemiş veya sadece çizgi film veya fantastik filmlerde karşılaştığım, bir hayvanın başrolde oynamasıyla bile tek başına etkileyici. Eo karakterini canlandıran eşeğin özel bir oyunculuk eğitimi olmasa da, bir koçla çalıştığını biliyorum. Böyle olsa bile belki eşeklerin gözleri, belki yönetmenin ses ve görsellerle Eo’nun perspektifini süslemesinden, filmi benim için oldukça akıcı ve merak uyandırıcı kıldı. Bu bağlamda da hem bir eşek için çok olağan olabilecek bir hayat akışını izlemek hem de bunu aslında onun duygularını onun adına ve biz izleyiciler için iyi betimlenmiş ve kurgulanmış bir yerden yapabilmek çok çok güzeldi.


Filmi izlediğim her seferde sonunda çok garip bir ikilemde kaldığımı hissettim. Bu nedenle de masumiyet ve suçluluk kavramlarını ele almak istedim. Şahsi görüşüme göre hiçbir canlının ama özellikle de insan olmayan canlıların sadece kötü niyetle belli davranışlarda bulunmadığına inanmak istiyorum. Tabi bu çoğunlukla inanç düzeyinde kalıyor insanlara karşı ancak hayvanlar ve diğer canlılar için oldukça inatçıyım diyebilirim. Bir sokak köpeği sizi kovalayabilir ve bu oldukça korkutucu bir şey. Ancak bir insanın beni bir anda bağırarak kovalamaya başlaması bana biraz daha korkunç geliyor. Bundan da sanırım bir eşeğin başrolde oynadığı bu film çok etkileyiciydi. Üstüne kocaman eşek gözleri, incelikle planlanmış gibi gözüken kurgusal parçalar ve senaryonun akışkanlığı eklenince de masumiyet kavramından bahsetmemek olmaz gibi geldi. Tabi bunu takiben de suçluluktan.


Sözlük tanımında, masumluk hali olarak tanımlanır. Masum ise “suçsuz, günahsız, temiz, saf, suç/günah işleyemeyecek kadar küçük” gibi tanımlanmış TDK tarafından. (TDK,2024). Masumiyet dini, felsefi, politik veya cinsellik gibi birçok toplumsal alanda kullanılan, oldukça tehlikeli gelen bir kelime bana. En basitinden kime göre ne niye masum? Bu sorunun ortak bir cevabını bulamadığımız için olsa gerek ki yasalar, kanunlar ve konuşulmayan ancak olan kurallarla yönetiliyor, yönetiyor ve yaşıyoruz. Her ne olursa olsun, eylemlerini düşünerek bilinçli ve zarar verme amacıyla değil, hayatta kalma ve korunma gibi içgüdülerle yaptıkları için hayvanlar bana oldukça masum gelirler. Şimdi kavramsal olarak bunun karşısında, günahkar, kirli, büyük gibi sıfatlar yer alabilecek olsak da, en yaygın ve ilk akla geleni suçluluk olacaktır. Suçluluk ise burada benim kullanacağım şekliyle yapılanın yanlış olduğunu bilip bundan pişmanlık, üzüntü gibi duygular hissetme olarak tanımlayabiliriz. Suçluluk terapi süreçlerinde çokça duyulan ve konuşulan bir konu olsa bile ne kadar konuşsak da masumiyet kelimesi onun yerine veya peşinden gelmez. Çünkü genel din-felsefi veya sosyal algıda suç işleyen saflığını kaybeder. Yani masumiyet kaybedilen bir şeydir. Ve masumiyet bir yanlışla, hatayla, suçla kaybedilir. Suçluluk hissi bana göre oldukça ağır olsa da bu filmi izlerken olduğu gibi her insanın hissetmesi gerektiğini düşündüğüm bir his.


Bununla ne demek istiyorum? Suçluluk hissi aslında kendimize bakmak ve baktığımızda bize, etrafımıza veya genel kanıya uygun olmayan, yanlış veya kötü bir şeyi görmek, anlamak ve kabul etmekle ilgili. Bu nedenle de hepimizin biraz daha insan hissetmesinin anahtarı aslında hata yapan canlılar olduğumuzu, suçluluk duyabileceğimizi ve bunun da birçok his gibi geçeceğini bilmekten geçiyor bence. Varlığıyla kişinin kendine ve iç dünyasına bakmasını sağlıyor, bu yüzden suçluluk hissini tamamen negatif görmüyorum Ancak seanslarda da karşılaşılabilecek şey yersiz, orantısız veya kronik bir suçluluk hissi. Bu tabi ki kişilerin hayatların birden çok soruna, kaygı, depresyon, uyku bozuklukları gibi durumlara yol açabilecek bir şey. Filme geri dönecek olursak, ben izlerken hem çok masum bir şeyi izlediğimi hem de sadece izlediğim veya bu yaşananların her zaman herhangi bir yerde olabileceğini bilerek bir hayata karşı kaygısızlığımın suçluluğuyla garip bir ikileme düştüm.


Bir yanım Eo’nun birçok hayvanın hatta insanın bile yapamadığı kadar kendine özgü, başına buyruk, bağımsız ve bir o kadar da bağlı olduğunun farkında doğasına bayıldı. Bir yanım ise böylesine masum ve “normal” bir hayatı izlerken, aslında insanların ne kadar zarar verici, bencil veya açgözlü olabildiğini görerek onlar adına utançla karışık bir suçluluk hissetti. Bu iki hissin seyirciye geçirilmesi amaçlanmış mı bilemiyorum. Ancak bu iki hissimden yola çıkarak filmin, kendimize bakışımız, hayatımızı yaşayışımız ve sorumluluk almamızla ilgili kıymetli bir mesajı sevgili Eo üstünden verebileceğini düşündüm. Nerede nasıl doğarsanız doğun, büyürseniz büyüyün, Bir sonraki adımınızın ne olacağını planlayın veya yalnızca sürüklenin, yeter ki her zaman devam edebilin. Eo filmin başından itibaren birçoğumuz gibi Nerede doğacağından, nasıl birinin onu sahipleneceğinden, yalnız kalıp kalmayacağından ve başına geleceklerden bir haber oldukça masum bir yerde duruyor. Hayatı onun karşısına türlü türlü zorluklar çıkarsa da O atlarla arkadaş olarak, eski sahibini özleyerek, ortalığı yıkarak, bir futbol maçını batırarak, depresyona girerek veya yaptıkları sonucu başka yerlere gönderilerek de olsa “kalabiliyor(?)”. Tabi ki o bir eşek ve bunların ne kadar onun farkındalığı üstünden okuyamayacağımız da oldukça bariz. Ama tam da bu yüzden Eo’nun oyunculuğu ve filmin akışı çok etkileyici. Çünkü onu izlerken, aslında bir insan olarak benzerlik kurabileceğiniz bütün karakterlere benziyorsunuz. Başka bir deyişle bir hayvanın gözünden insanların eylemlerine, sözlerine, tutumlarına bakmak için harika bir fikir! Bu masum eşek hem seçmediği hayatın sonuçlarını hem de seçtiği yolların ona getirdiği kötülükleri yaşıyor. İyiyi de kötüyü de ona yapanlarsa insanlar. Bir yere yollanınca Eo depresyona giriyor, çünkü bunu ona biri yaptı. Ancak kendisi kaçıp bir yere gittiğinde korksa bile daha az depresif görünüyor. İşte eşek bile olsa bir şeye zorlanmak ile sorumluluk almak, masumken suçlu olmak gibi geçişleri bize böyle gösteriyor Eo.


Daha psikoloji psikoloji bir yere bağlayacak olursak da Eo’nun hemen hemen hepimize bu yönüyle örnek olsa ne güzel olur diye düşünüyorum. Freudçu bir yönle çocuk cinselliği, cinsellik öncesi saflık, Oeidipus sonrası hiç masum kalamayışımız, her birimizin libidomuz nedeniyle nasıl günahkârlar haline geldiğimiz gibi bir analojidense bu daha anlamlı geldi bana. Çünkü Freudçu bir bakış açısıyla insan gelişiminde cinselliği bastırmamak Oedipus kompleksinde olduğu gibi büyük bir suç. Freud’un adını koyarken de esinlendiği hikayeye göre, ailesi tarafından terk edilen Oedipus, büyüyüp babasını savaşta yener ve savaş ganimeti olarak onun eşini alır. Annesiyle birlikte olduğunu öğrenen Oedipus daha sonrasında annesinin intiharıyla kendini kör eder ve kralı olduğu şehirden sürülür. Psikanalizde yeri çok çok mühim olan böylesi bir terim üzerinden masumiyet-suçluluk okuması yapmak zannediyorum ki hem benim bilgi düzeyimi aşar hem de bir podcast serisine sığdıramayacağımız kadar çok malzemeyi toparlamak gerekir. Kısaca bu filmi Freud’un cinsellik tabusu ve bastırılması, buralarda tanımladığı masumiyet ve suçuluk gibi bir yerden, veya Klein’ın ikili pozisyon teorisini, veyahut da Kohut’çu bir bakışla kendiliğe bakış üzerinden bu film hakkında konuşabilirdik. Ancak bunlardan farklı bir şey yaptık. Daha umut dolu ve yarı masum yarı suçlu hissettiğim bir yerden bu bölümü kapamak isterim.


Hayatımızda seçmediklerimizle kalabildiğimiz, ancak seçtiklerimizin de sonuçlarıyla yüzleşebilecek bir yerde durduğumuz bir kendiliğimiz olsa…Üstüne bir de Eo gibi masum yanımızı, maceraya atılma isteğimizi, bir şeyleri bozabileceğimiz gibi onarabileceğimizi de görebilsek ne iyi olur. Hepimiz için. Yanlış anlamayın bu alana ne kadar kafa yorsam, okusam, incelesem, terapiye de gitsem, her zaman kör bir taraflarım kalacaktır. Bu kadar erdemli ve içgörülü olmayı kendim ve hepimiz adına, bütün insanlığa diliyorum. Ancak insanlığa duyduğum şeyin sadece bir inanç olduğundan da bahsetmiştim. Her neyse, bu yapımla karşılaşmama neden olduğunu için filmekimi yetkililerine ve filmin fikir babaları ve teknik ekibinin tamamına teşekkür ederim. 80 dk boyunca çok sıradan ve normal, ancak bir o kadar etkileyici ve akıcı olduğunu düşündüğüm bu filme puanım 8.2. Eo’yu oynayan arkadaşı da 2022 en iyi oyuncu Oscar ına aday göstermek isterdim ancak burada bahsetmekten fazlası elimden gelmiyor. Film karşılığı umarım bolca havucu ve havuçlu keki olmuştur.

0 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Freud Bağımlılığa Ne Derdi? | Trainspotting

Öncelikle filmi herkesin izlemiş olmasını ümit ederek, izlemediyse de bu bölümden sonra mutlaka izlemelerini önererek başlamak isterim....

Comentarios


bottom of page